
Davranış Aktivasyonu
Eylül 6, 2024
Yeme Bozuklukları
Eylül 16, 2024
Davranış Aktivasyonu
Eylül 6, 2024
Yeme Bozuklukları
Eylül 16, 2024
Ben anormal miyim? Bu yaptıklarım anormal mi?
“Ben anormal miyim, bunlar normal mi?”
Normal ya da anormal yüzeysel seviyede sınıflandırma yapmaya yarayan kavramlar. Tıpkı Depresyon, Anksiyete Bozukluğu, Travma Sonrası Stres Bozukluğu ve benzeri zihinsel bozukluklar gibi. Bir şeyleri anlamaya çalışırken onları kategorilere ayırırız. Kendimizi anlamaya çalışırken de bunu yapmamız çok “normal”. Tabii bunun bir sonucu da var. Bu sonucu anlamak için öncelikle nasıl bir kategori yöntemi kullandığımıza bakmamız lazım.
Kategorilendirme Yöntemi
Bir şeyi kategorilendirirken kullandığımız yöntem, aldığımız referans ve amacımız önemlidir. Zihinsel bozukluklar açısından bakarsak bu kategorileri kullanma amacımız anlamaya çalışmak. Ancak yaptığımız daha çok ayıklamaya benziyor. Yaşadıklarım normal mi? Normal, o zaman sorun yok. Hayır, anormal, o zaman değiştir.
Yani anormal olanı bulup değiştirmeye çalışıyoruz. Peki biz herhangi bir kişi için neyin anormal olduğuna hangi yöntem ile, kime göre karar verdik? Yani kimin anormalini ve normalini kullanıyoruz? Buna “Sağlık otoritelerinin kriterlerini kullanıyoruz, yani güvendeyiz.” cevabı verilebilir. Peki, bundan daha etkili bir yol olabilir mi?
Elbette ki niyetim, Amerikan Psikiyatri Birliği‘nin ya da Dünya Sağlık Örgütü‘nün bilgisine güvenmeyin demek değil. İkisi de tabii ki saygın kuruluşlar. Tanı sınıflandırmaları da bu kuruluşlar sayesinde var. Bilim insanlarının iletişimini, psikoloji ve psikiyatri literatürünün gelişimini, ilaç tedavisinin daha etkili uygulanmasını sağlıyor.
Benim vurgulamak istediğim; başlangıç noktasının bizden çok uzaklaşması ile ilgili. Normal, anormal, bozuk, düzgün, hastalık gibi kavramların bizim için faydası sınırlı. “Bu yaşadığım bir soruna benziyor olabilir.” seviyesinde bir farkındalık yaratmak için faydalı ama sonrası için başka bir şeye ihtiyaç var. Yani psikoterapi seansındaysanız hem terapistinizin hem de sizin farklı bir yöntemini anlamaya ihtiyacınız var.
İşlevsel Bağlamsalcılık
Yukarıdaki fotoğrafa bakın. Sol tarafta acı içinde bağıran bir kadın, sağ tarafta ise konser veren bir şarkıcı. Bir şeyi bağlamdan ayrı düşünmenin sınırlılığını gösteriyor bu örnek. İsteksizlik, ilgisizlik, öfke patlamaları, yalnız kalma ve gününü kendisini dizi, film gibi şeyler ile oyalayarak geçiren bir kişiye depresyonda diyebiliriz. Bazı davranışlarını değiştirmeyi, depresyonu iyileştirmeyi hedefleyebiliriz. Bu durumda depresyon tanısın özellikleri ile uğraşacağız ve süreç depresyonun bitmesi ile sınırlı kalacaktır.
İşlevsel bağlamsalcılık ise durumu bağlamdaki işlevine göre değerlendirir. Bunun için bağlamı ve bahsi geçen davranışların işlevlerini anlamak gerekir. Bahsi geçen kişi bir haksızlığa uğrayarak işinden atılmış ve bu durumu sindirememiş ise durum değişecektir. Yeni çocuğu olmuş ve ebeveynleri ile kendi ilişkisine dair sorunları hatırlamış ise de durum değişecektir. Nereye öncelik verilecek, nereden başlanacak, hangi duygu, davranış ne anlama geliyor, hepsinin cevabı bağlam ile ilişkili olacaktır. Dahası anormal ya da sorun olarak tarif edilen durum ortadan kalksa da bu kişi bir şeyleri değiştirmeye, geliştirmeye ihtiyaç duyuyor olabilir. Ne yönde çabalamaya devam edecek İşte bu soruların da cevabı bağlamı ve işlevi düşünerek verilebilir ancak.
Kabul ve Kararlılık Terapisi (ACT)
Kabul ve Kararlık Terapisi (ACT), işlevsel bağlamsalcılık temeline yaptığı vurgu ile psikoterapi ekolleri arasında öne çıkıyor. ACT sürecinde hakim olan bu bakış sayesinde kişiye göre tasarlanan şekilde çalışılabilir. Bunun için ACT’ın Değerler terimi çok kullanışlı. Bu bizim baştaki soruyu da cevaplamamızı sağlayacak. “Peki biz herhangi bir kişi için neyin anormal olduğuna hangi yöntem ile ve kime göre karar verdik?” demiştim. ACT ve işlevsel bağlamsalcılık sayesinde bu soruyu kişinin değerlerine göre cevaplayabiliyoruz. Yani hedef alacağımız davranış değerlere engel olan davranışlar olacaktır. Psikoterapide göstereceğimiz çaba kişinin değerleri doğrultusunda ilerleyecektir. Bu sayede insanları tek tip olmaya değil değerleri doğrultusunda bir yaşama yönlendirme şansı buluyoruz.

Ben anormal miyim? Bu yaptıklarım anormal mi?
“Ben anormal miyim, bunlar normal mi?”
Normal ya da anormal yüzeysel seviyede sınıflandırma yapmaya yarayan kavramlar. Tıpkı Depresyon, Anksiyete Bozukluğu, Travma Sonrası Stres Bozukluğu ve benzeri zihinsel bozukluklar gibi. Bir şeyleri anlamaya çalışırken onları kategorilere ayırırız. Kendimizi anlamaya çalışırken de bunu yapmamız çok “normal”. Tabii bunun bir sonucu da var. Bu sonucu anlamak için öncelikle nasıl bir kategori yöntemi kullandığımıza bakmamız lazım.
Kategorilendirme Yöntemi
Bir şeyi kategorilendirirken kullandığımız yöntem, aldığımız referans ve amacımız önemlidir. Zihinsel bozukluklar açısından bakarsak bu kategorileri kullanma amacımız anlamaya çalışmak. Ancak yaptığımız daha çok ayıklamaya benziyor. Yaşadıklarım normal mi? Normal, o zaman sorun yok. Hayır, anormal, o zaman değiştir.
Yani anormal olanı bulup değiştirmeye çalışıyoruz. Peki biz herhangi bir kişi için neyin anormal olduğuna hangi yöntem ile, kime göre karar verdik? Yani kimin anormalini ve normalini kullanıyoruz? Buna “Sağlık otoritelerinin kriterlerini kullanıyoruz, yani güvendeyiz.” cevabı verilebilir. Peki, bundan daha etkili bir yol olabilir mi?
Elbette ki niyetim, Amerikan Psikiyatri Birliği‘nin ya da Dünya Sağlık Örgütü‘nün bilgisine güvenmeyin demek değil. İkisi de tabii ki saygın kuruluşlar. Tanı sınıflandırmaları da bu kuruluşlar sayesinde var. Bilim insanlarının iletişimini, psikoloji ve psikiyatri literatürünün gelişimini, ilaç tedavisinin daha etkili uygulanmasını sağlıyor.
Benim vurgulamak istediğim; başlangıç noktasının bizden çok uzaklaşması ile ilgili. Normal, anormal, bozuk, düzgün, hastalık gibi kavramların bizim için faydası sınırlı. “Bu yaşadığım bir soruna benziyor olabilir.” seviyesinde bir farkındalık yaratmak için faydalı ama sonrası için başka bir şeye ihtiyaç var. Yani psikoterapi seansındaysanız hem terapistinizin hem de sizin farklı bir yöntemini anlamaya ihtiyacınız var.
İşlevsel Bağlamsalcılık
Yukarıdaki fotoğrafa bakın. Sol tarafta acı içinde bağıran bir kadın, sağ tarafta ise konser veren bir şarkıcı. Bir şeyi bağlamdan ayrı düşünmenin sınırlılığını gösteriyor bu örnek. İsteksizlik, ilgisizlik, öfke patlamaları, yalnız kalma ve gününü kendisini dizi, film gibi şeyler ile oyalayarak geçiren bir kişiye depresyonda diyebiliriz. Bazı davranışlarını değiştirmeyi, depresyonu iyileştirmeyi hedefleyebiliriz. Bu durumda depresyon tanısın özellikleri ile uğraşacağız ve süreç depresyonun bitmesi ile sınırlı kalacaktır.
İşlevsel bağlamsalcılık ise durumu bağlamdaki işlevine göre değerlendirir. Bunun için bağlamı ve bahsi geçen davranışların işlevlerini anlamak gerekir. Bahsi geçen kişi bir haksızlığa uğrayarak işinden atılmış ve bu durumu sindirememiş ise durum değişecektir. Yeni çocuğu olmuş ve ebeveynleri ile kendi ilişkisine dair sorunları hatırlamış ise de durum değişecektir. Nereye öncelik verilecek, nereden başlanacak, hangi duygu, davranış ne anlama geliyor, hepsinin cevabı bağlam ile ilişkili olacaktır. Dahası anormal ya da sorun olarak tarif edilen durum ortadan kalksa da bu kişi bir şeyleri değiştirmeye, geliştirmeye ihtiyaç duyuyor olabilir. Ne yönde çabalamaya devam edecek İşte bu soruların da cevabı bağlamı ve işlevi düşünerek verilebilir ancak.
Kabul ve Kararlılık Terapisi (ACT)
Kabul ve Kararlık Terapisi (ACT), işlevsel bağlamsalcılık temeline yaptığı vurgu ile psikoterapi ekolleri arasında öne çıkıyor. ACT sürecinde hakim olan bu bakış sayesinde kişiye göre tasarlanan şekilde çalışılabilir. Bunun için ACT’ın Değerler terimi çok kullanışlı. Bu bizim baştaki soruyu da cevaplamamızı sağlayacak. “Peki biz herhangi bir kişi için neyin anormal olduğuna hangi yöntem ile ve kime göre karar verdik?” demiştim. ACT ve işlevsel bağlamsalcılık sayesinde bu soruyu kişinin değerlerine göre cevaplayabiliyoruz. Yani hedef alacağımız davranış değerlere engel olan davranışlar olacaktır. Psikoterapide göstereceğimiz çaba kişinin değerleri doğrultusunda ilerleyecektir. Bu sayede insanları tek tip olmaya değil değerleri doğrultusunda bir yaşama yönlendirme şansı buluyoruz.